Hainliği sadece o gece değildi. Bu hainliğin kökleri Endülüs'ün yıkılışına ve hatta Hz. İsa'nın
getirdiği İncil'i tahrif eden, Yahudi Pavlus'a kadar uzandığı muhtemel bir durumdur.
Bilindiği üzere; Yahudi Pavlus, İncil’i bozarak Hıristiyanlığın temellerini atmıştı.
Terörist Gülen de, yirmi yaşlarında kuracağı örgütü, “Bu ehli dünya ahmakları, bizi anlamadıklarından
dolayı Türkiye’de iktidara talipler. Deli mi bu adamlar? Öyle küçük şeylerle mi uğraşacağım ben? Senin
iktidar dediğin şey nedir? Ben yirmi yaşında onu devireceğimi, yerine başkasını kuracağımı planlamış insanım.
İktidar dediğin şey nedir senin? Tenezzül bile etmem. Bin merdiven aşağı inmem lazım, ahmak!” diyerek, şimdilerde bu cümlesinin gerçekliğini doğruladı.
Bu örnek ise, örgütün rastgele bir yapı olarak ortaya çıkmadığını gösteriyor. İslam’ın temsilcisi olan Türk milleti
ve Türk devletinin yok edilmesine yönelik planlar, işte 1950’lere kadar uzanıyor. Bu süreç, yaklaşık miladi 1000 yılında kurulan ve 1930’lara kadar gizli kalan Siyon Örgütü’nün yöntemlerine benzer bir şekilde yürütülüyordu.
Peki, tErÖrist elebaşı Fetullah Gülen kimdi?
Annesi Rabin, Endülüs medeniyetini yıkan İspanya’nın zulmünden kaçarak Osmanlı’ya sığınmış Yahudi
bir ailenin üyesiydi. Babası ise, “Öyle bir evlat yetiştiriyorum ki, bunları kendi dinleri ile vuracak’ diyen
İran kökenli, ancak Van Erciş, Hevirzok’a gelip yerleşmiş bir Ermeni soyundan geliyordu. Tâ 1960’larda kendisinin Mesih ve Mehdi olduğunu iddia eden terörist başı, mason Gülen nesebini hep gizledi. Aksine, kendini Hz Ali'ye yani Seyyidliğe bağlayarak mübarek bir soydan geldiğini yalanlarıyla etrafındakileri oyaladı.
Görünüşte Müslüman, gerçekte ise Musevî olan terörist başı Gülen; Müslüman kimliğine bürünmüş bir gayrimüslimdi. Resmi adında olmayan ve isminin başına eklediği ‘M’ harfi hem Sabetay Sevi’nin
hem de Mesih’in M’si olarak kabul gördü, inananlar tarafından. Yanındaki insanlara Mesih olduğunu inandıran Gülen, babası Ramiz'den de nefret ederdi. Çünkü, Mesih ismi kendisine değil de küçük kardeşine vermişti.
Çünkü Mesih’lik iddiası kendisine aitti.
Terörist Gülen, 1966'da İzmir'e yerleşti. Karargahın merkezini 17. yüzyılda Mesih olduğunu iddia eden ve Sabetaycılığın doğmasına neden olan Sabetay Sevi’nin evinin bulunduğu sokakta kurdu. 1960’lı yıllarda İzmir Diriliş Kilisesi’ne yazdığı mektupta, Sabetay Sevi’nin İzmir’deki evini ziyaret ettiğini ve burada Yahudi cemaatinin kendisine “Gülen, sen bizim Mesih’imizsin” dediklerini ifade ederdi. Mesih olduğunu ilan ettikten sonra Said-i Nursi’nin de Mesih’i müjdelediğini belirterek bu durumu kendi yararına kullanmaya çalıştı.
Çoğu insan, asrın ve belki de dünya tarihinin en tehlikeli terör örgütlerinden biri olan FETÖ’nün, Fethullah Gülen adlı bir kişinin eseri olduğunu düşünür. Ancak bu ölçekte bir örgütü, sadece yalancılıkla tanınan bir teröristin kurması imkansızdır. İster önemli, isterse önemsiz birisi olsun, ilerleyen dakikalarda göreceğiniz bu kadar karmaşık faaliyeti tek bir kişinin planlayıp koordine etmesi mümkün mü? Elbette ki hayır!
Meseleyi sadece 15 Temmuz 2016 veya AK Parti’nin ilk yıllarıyla sınırlı görmek, büyük bir yanılgıya yol açabilir. Öncelikle, terörist liderin, aile içinde İslam karşıtı bir şekilde yetiştirildiğini ve terör örgütünü yirmili yaşlarında zihninde tasarladığını tekrar belirtmek gerekir.
Evet, terör örgütü FETÖ'nün gerçek amacı neydi?
Her eylemin hem açık hem de gizli yönleri olabilir. Terörist Gülen, gizli hedeflerine ulaşmak için Müslüman gibi görünmek zorundaydı. Eğer Müslümanlara İslam'a zarar vereceğini, Türklere ise devletlerini yıkacağını söyleseydi, etrafında kimse kalmazdı; yalnızca İslam ve Türk milletine düşman birkaç kişiyle sınırlı kalırdı. Bu yüzden münafık olmayı tercih etti; Türk’e Türk, Müslüman’a Müslüman, Yahudi’ye Yahudi, Hıristiyan’a Hıristiyan gibi göründü. Amacı netti: Türk milletini devletinden, Müslümanları ise inancından uzaklaştırmak
ve ardından kendi yarattığı sahte bir dinle devleti ve milleti kontrol etmek ya da düşmanlara teslim etmekti.
İnsanları nasıl etkilemeye çalıştığına gelelim mi? Birçok insanın hassasiyetleri bulunur. Bunlar arasında din, memleket ve çocuklarının geleceği önemli yer tutar. Aslında bu durumlar birer zaaf değil, duygusal bağlar ve hassasiyetlerdir. Ancak örgüt; bunları zaaf olarak değerlendirmiş ve buna uygun stratejiler geliştirmişti. Öncelikle, çocuğunuzun iyi bir lisede eğitim almasını, üniversite kazanmasını ve başarılı bir kariyere sahip olmasını istediğinizde, örgütle yollarınız bir şekilde kesişti. Örgüt, önce aile yapınızı analiz etti, çocuğunuzu çeşitli testlerden geçirdi ve uygun bir aday olduğu sonucuna varınca da manipülasyon sürecini başlattı.
Siz, iş ve dünyanızla meşgulken, onlar sizin çocuğunuzla ilgilenmeye başladı. Bir süre sonra da siz çocuğunuzdan etkilenip, FETÖ ağına kendi ellerinizle itildiniz.
Sonra da... Çocuklarınız, FETÖ'nün yönlendirmesiyle; polis, asker, doktor, siyasetçi olarak yüksek kademelere yerleşti. Planlarını takır takır işleten FETÖ, elini güçlendirdi. Bir gecede ülkemize silah sıktı. Ama hakimiyet milletin, zafer ise inananların oldu!
Dünyanın en alçak terör örgütünün elebaşı Fethullah Gülen, 20 Ekim 2024 günü öldü. Cezasını cezaları en güzel veren Yaradan verdi. Biliyoruz ki alınan o ah'lar alınacak, biliyoruz ki adalet yerini bulacak, biliyoruz ki Allah hak edene hak ettiğini verecek.
Evet, hakkımız haram olsun.