Türkiye, son birkaç on yıldır gelir dağılımında büyük yankılar uyandıran önemli ekonomik değişimler geçiriyor. 2021'de uygulanan ekonomik politika değişiklikleri, ülke tarihindeki en ciddi gelir dağılımı krizlerinden birine yol açtı. Kriz zamanlarında emek ve sermaye arasındaki ekonomik ilişkilerin yeniden yapılandırılması, Türkiye'nin sanayi sektörünün tanımlayıcı bir özelliği olmuştur. Akademisyen Osman Berke Duvan'ın 1997 ile 2023 yılları arasında Türkiye'nin en büyük 1.000 sanayi kuruluşundan alınan verileri analiz ettiği yakın zamanda yayınlanan kapsamlı bir çalışma, gelir dağılımındaki yapısal değişimleri ve önemli ekonomik bozulma anlarını vurgulamaktadır.
Bulgular, Türkiye'deki en büyük sanayi şirketlerinin son 25 yılda rekor kâr artışları görmesine rağmen, bu kazançlardaki sanayi çalışanlarının payının sürekli olarak azaldığını ortaya koyuyor. 2020 ile 2022 yılları arasında, gelir dağılımı krizi bu eğilimi daha da kötüleştirerek çalışanlara daha da büyük bir mali yük getirdi. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, Türkiye'de de ulusal gelirdeki işgücü payı küçülüyor ve bu da ekonomik eşitsizliğin derinleşmesi konusunda endişelere yol açıyor.
İŞGÜCÜ ARTIYOR, ÜCRETLER YERİNDE SAYIYOR
Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri de verimlilik artışı ile ücretler arasındaki uçurumun giderek açılmasıdır. Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşlarından alınan veriler, ilk 1.000 sanayi firmasında işgücü verimliliğinin 1997 ile 2023 yılları arasında yıllık ortalama %4-4,2 oranında arttığını, ancak gerçek ücret artışının yıllık %0,7-1,1 oranında önemli ölçüde geride kaldığını göstermektedir.
Bu fark 2001 ekonomik krizinden sonra daha da genişledi. 2002 ile 2009 yılları arasında, en büyük 500 sanayi firmasında işgücü verimliliği yıllık %6,5 oranında artarken, gerçek ücretler yalnızca %1,2 arttı. İkinci kademe 500 firmada, verimlilik %6,6 oranında arttı, ancak ücret artışları yalnızca %0,3 oldu. Bu model, artan verimliliğin faydalarının işgücüyle eşit bir şekilde paylaşılmak yerine büyük ölçüde iş sahipleri ve sermaye yatırımcıları tarafından emildiğinin altını çiziyor.
PANDEMİ, GELİR FARKINI GENİŞLETTİ
COVID-19 salgını ve ekonomik sonuçları, işverenler ile çalışanlar arasındaki gelir farkını daha da genişletti. 2020 ile 2022 yılları arasında, en büyük 500 sanayi firmasında üretkenlik yılda ortalama %13,4 arttı, ancak işçilerin gerçek ücretleri %5,5 düştü. Benzer bir eğilim, üretkenliğin %5,8 arttığı ancak çalışanların ücretlerinin %6 düştüğü ikinci 500 firmada da gözlemlendi.
Bu dönemde ayrıca şirket kârları rekor seviyelere ulaştı. En büyük 500 sanayi şirketinde kâr marjları 2019'da %11,3'ten 2021'de %17,5'e yükseldi. Bulgular, şirketlerin verimliliği ve kârları artırırken, çalışanların artan enflasyon ve ekonomik belirsizlik ortamında azalan gerçek gelirlerle karşı karşıya kalmasıyla pandeminin mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirdiğini gösteriyor.
TÜRKİYE'DEKİ EKONOMİK POLİTİKALAR İŞÇİLERİ NASIL ETKİLİYOR?
Türkiye'nin "Türkiye Modeli" olarak adlandırılan ekonomik stratejisi, önemli faiz oranı kesintileri ve büyümeyi teşvik etme girişimiyle işaretlenen 2021'de tanıtıldı. Ancak, bu yaklaşım yüksek enflasyona ve yoğun gelir eşitsizliklerine katkıda bulundu. 2022'ye gelindiğinde, Türkiye'nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılasındaki (GSYİH) ücretlerin payı, kayıtlı tarihin en düşük seviyesi olan %24'e düşerken, sermayenin payı benzeri görülmemiş bir şekilde %67'ye yükseldi.
Benzer şekilde, Türkiye'nin en büyük sanayi şirketlerinin verileri gelir dağılımında çarpıcı bir tezat ortaya koyuyor. İlk 500 sanayi şirketinde, emeğin katma değerdeki payı 1982'den bu yana en düşük seviye olan %26,9'a düştü ve bu, şirket kârlarının işçi ücretleri pahasına artmaya devam ettiği endişe verici bir eğilime işaret ediyor.
ASGARİ ÜCRET GİTTİKÇE DÜŞÜYOR
Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu, ortalama ücretlerin asgari ücret seviyelerine doğru kademeli olarak yakınsamasıdır. 2001 yılında, Türkiye'nin en büyük 500 sanayi firmasındaki ortalama maaş asgari ücretin 5,2 katıydı. 2016 yılına gelindiğinde bu rakam 2,7 katına düştü. İkinci kademe 500 firmasında da benzer bir örüntü ortaya çıktı; ortalama ücretler 2001'de asgari ücretin 3,2 katından 2016'da asgari ücretin sadece iki katına düştü.
Genellikle "asgari ücret sıkışması" olarak adlandırılan bu olgu, ekonomistler tarafından geniş çapta tartışılmıştır. Nazım Tamkoç, Orhan Torul, Aziz Çelik ve Aykut Kibritçioğlu gibi uzmanlar, bu sorunu kötüleşen emek koşullarının temel bir göstergesi olarak vurgulamış ve ücretler giderek daha fazla sıkıştırıldıkça orta sınıfın iş istikrarının ve satın alma gücünün risk altında olabileceği konusunda uyarmışlardır.
Kaynak: Türkiyetoday