Dernek tarafından "1 Aralık Dünya AIDS Günü" dolayısıyla Beyoğlu'ndaki bir otelde basın toplantısı düzenlendi.
Toplantıda konuşan Dernek Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak, HIV/AIDS ile ilgili ilk vakaların 1980 yılında tanımlandığını söyledi.
HIV'in "İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü" olarak tanımlandığını, AIDS'in ise bu virüsün daha ileri evresi olduğunu belirten Tabak, hastalığın en önemli özelliğini "bulaş sonrası, ileri evrelere gelmediği takdirde hiçbir belirti vermemesi" şeklinde aktardı.
Virüsün sessizce ilerlerken başkalarına bulaşmayı da sürdürdüğüne dikkati çeken Tabak, hastalığın farkında olunması ve tedaviye başlanılmasıyla bulaşma durumunun da yaşanmadığını ifade etti.
"Tanı almayanlar HIV'in dünyaya yayılmasına aracılık ediyorlar"
Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Dilek Yıldız Sevgi de hastalığın ilk ortaya çıktığı tarihten bugüne kadar geçen 43 senede tüm dünyada yaklaşık 85 milyon kişinin HIV ile enfekte olduğunu belirtti.
Bu süre zarfında, HIV/AIDS ilişkili hastalıklardan 40 milyon kişinin hayatını kaybettiğini belirten Sevgi, "Günümüzde hala her yıl yaklaşık 1 milyon 300 bin kişi yeni HIV tanısı almakta. Yine her yıl HIV ilişkili ölüm sayısı 630 bin. Dünyada yaklaşık 39 milyon kişinin HIV ile yaşadığını tahmin ediyoruz. Bu kişilerin yaklaşık yarısı kadın, 1,5 milyonu 14 yaş ve altındaki çocuklar. Diğer yandan bu kişilerin içinde HIV tanısından haberi olmayanlar da var." dedi.
Sevgi, tanı almadıkları ve tedaviye ulaşamadıkları için hastalıkları ilerlemeye devam eden bu kişilerin aynı zamanda tanılarını bilmedikleri için bulaştırmaya ve HIV'in dünyaya yayılmasına aracılık ettiklerini söyledi.
Türkiye'de ilk vakanın 1985'te görüldüğünü kaydeden Sevgi, şöyle devam etti:
"HIV testi yapılarak doğrulaması bildirilen vaka sayısı günümüze kadar yaklaşık 40 bin. Bu bildirimleri kişinin kimliğini saklı tutarak bir kodlama eşliğinde yapıyoruz. Gerçek sayının ülkemizde bunun çok daha üzerinde olduğunu düşünüyoruz. Çünkü ülkemizde test sayısının yeterli olmadığını düşünüyoruz. Ülkemiz, yeni tanı HIV sayılarının arttığı bir ülke. Her yıl ortalama 3 bin ila 5 bin kişi HIV enfeksiyonu tanısı alıyor. Ülkemizdeki vakaların yüzde 82'si erkek, yüzde 18'i kadın. Yaklaşık yüzde 16'sı da yabancı uyruklu kişiler. Yaş olarak da daha çok genç yaş grubu, 25 ila 35 yaş arasında. Ancak giderek daha çok yaş grubunun enfekte olduğunu görüyoruz."
"Erken tanı ve tedaviyle birlikte kaliteli bir yaşam sürülebilir, doğal yollarla çocuk sahibi olunabilir"
Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Bilgül Mete de tedavi alanında yıllar içerisinde olumlu gelişmeler yaşandığını anlattı. Daha önceki yıllarda herkese tedavi verilmezken, bugün tanı konulan herkese tedavi başlanıldığına dikkati çeken Mete, böylelikle hastalığın diğer kişilere bulaşmasının da önlendiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Mete, her ne kadar mevcut tedavilerle hastalığı tamamen yok etmek mümkün gözükmese de virüsün kanda saptanamaz düzeylere kadar baskılanabildiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Yapılan çalışmalar gösterdi ki erken tanı ve ömür boyu tedaviyle birlikte HIV ile yaşayan kişilerde beklenen yaşam süresi HIV ile enfekte olmayan yaşıtlarla benzer. HIV enfeksiyonu artık ölümcül bir hastalık değil, erken tanı ve ömür boyu tedaviyle birlikte kronik, yönetilebilir bir hastalık. Dünyada günümüzde tedavi alanında belirlenen "95-95-95" diye tanımlanan bir hedef var. Burada hedef, hastaların yüzde 95'ine tanı konulması, tanı koyulanların yüzde 95'inin tedaviye ulaşabilmesi ve tedavi alanların da yüzde 95'inde virüsün saptanamaz düzeylere gelmesi ve başka kişilere bulaştırmamasının sağlanması. 2022 tahminlerine baktığımızda dünyada bu oranlar ilk 95 için yüzde 86, ikinci için yüzde 89, üçüncü için de yüzde 93 gibi bir rakam. Bu da yıllar içinde oldukça iyileştiğini gösteriyor."
Ülkemizde HIV pozitif tanı alanların tedaviye ulaşmasında bir sorun bulunmadığını aktaran Mete, uzun süreli enjeksiyon tedavisi dışında tüm güncel tedavilerin Türkiye'de ulaşılabilir olduğunu ve Sosyal Güvenlik Kurumunun ömür boyu bu tedavileri karşıladığını ifade etti.
Bilgül Mete, riskli davranışları olanların test yaptırarak, pozitif tanı aldıklarında bir an önce tedaviye başlamalarının önemli olduğuna işaret ederek, "Erken tanı ve ömür boyu tedaviyle birlikte hastalar normal, kaliteli bir yaşam sürebilir, evlenebilir ve doğal yollarla da çocuk sahibi olabilirler." dedi.
Türkiye'deki "95-95-95" oranının ne durumda olduğuna da değinen Mete, "İstanbul'u kapsayan çalışmada, ilk 90 yüzde 74 civarında, ikincisi yüzde 90, üçüncüsü yüzde 70'lerin üzerinde." bilgisini verdi.
"2023'te anneden bebeğe bulaş hiç gerçekleşmedi"
Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Uz. Dr. Esra Zerdali ise HIV'in tanısının çok basit olduğunu, yapılan bir antikor testiyle tanı konulabildiğini söyledi.
Kurulan gönüllü danışmanlık ve test merkezlerinde kişilerin isim vermeden test yaptırabildiklerini belirten Zerdali, "Testin sonucuyla da kişilere hem HIV hem de diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkında danışmanlık hizmeti veriliyor. Ülkemizde büyük şehirlerde olmak üzere 7 gönüllü danışmanlık ve test merkezi var. Sayı daha da artar ve teste ulaşılabilirlik artarsa daha çok tanı koyacağımızı ve daha çok tedaviye başlayacağımızı düşünüyorum." diye konuştu.
Bu merkezler dışında gönüllü test yaptırmaya gelenler de olduğunu anlatan Zerdali, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Genellikle gönüllü test yaptırmaya gelenlerin erkekler olduğunu görüyoruz. Dünya genelinde hastaların yüzde 50'si kadınken, ülkemizde bu oran yüzde 18,5'e kadar düşmekte. Kadınlarımızın çok bir farkındalığı yok. Kadınlar pediatrik HIV enfeksiyonunu önlemede önemli. Çünkü bebeğe bulaştaki en önemli yol anneden bebeğe bulaştır. Eğer anneden bebeğe bulaşı engellersek sağlıklı bir nesil yetişmesini sağlarız. Bu hamilelik, emzirme veya doğum sırasında bulaşabilir. Sağlık Bakanlığının son verilerine baktığımızda, 2023 yılı içerisinde anneden bebeğe bulaş hiç gerçekleşmedi. Bu da hamilelik sırasında yapılan tanı testleri, tedaviye başlanması, emzirmeyle ilgili özel prosedürler sayesinde engellendi."
Toplantıda, Dernek Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Özlem Altuntaş Aydın, Prof. Dr. Meliha Meriç Koç, Prof. Dr. Hayat Kumbasar Karaosmanoğlu ile Uz. Dr. Alper Gündüz de yer aldı.