Danimarkalı avukat ve siyasetçi Rasmus Paludan, aşırı sağcı eylemlerinden birini geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde 1,57 milyarlık nüfusa sahip İslam Dünyasının kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’i yaktı. Uyarıları ve kınamaları dikkate almayan Paludan, İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström tarafından da “İsveç geniş kapsamlı bir ifade özgürlüğüne sahip.” şeklindeki söylemleri ile güvence altına alındı. 

Buna karşılık Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsveç'in Kuran yakma izni veren kararına tepki gösterdi, "Kimse fikir özgürlüğü, düşünce özgürlüğü diyemez. Bugün başka bir dinin başka bir kitabın yakılmasına izin vermiyorlar ama Kuran-ı Kerim, İslam düşmanlığı söz konusu olunca hemen ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü diyorlar. Nefret suçu, ırkçılık düşünce özgürlüğü değildir.” şeklinde açıklamalarda bulundu. Peki bu eylem gerçekten hukuka uygun mu?

İfade özgürlüğünü tanımlayacak olursak, düşünce veya duygularımızı çeşitli yollarla dış dünyayla paylaşma özgürlüğümüz diyebiliriz. İnsanın serbestçe düşünce ve bilgilere ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması, yaptırım yapılmaması ve bunları tek başına ya da başkalarıyla birlikte çeşitli şekillerde (yazı, makale, tiyatro vb.) serbestçe açıklayabilmesi, müdafaa etmesi ve diğer kişilere hür bir şekilde yayabilmesi anlamına gelir. Düşünce özgürlüğü, insan onuru ve insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme temel hakkına dayanmakta, özgür bir birey olmanın ve özgür bir topluma sahip olmanın kişiden kopamayacak çekirdek haklarından birini teşkil etmektedir. 

İfade özgürlüğü Türkiye ve İsveç’in de taraf olduğu Uluslararası Sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Ancak bu güvencenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve sair mevzuatlar ile sınırlandığını görmekteyiz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ifade özgürlüğünün hangi hallerde kısıtlanabileceği konusunun ele almıştır. Kamu emniyeti menfaatlerine, düzensizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık veya ahlâkın korunması gibi gerekçelerle ifade özgürlüğü kısıtlanabilir veya cezalara tabi tutulabilir. Paludan’nın eylemi kamu emniyetini tehlikeye atmakla beraber ifade özgürlüğü kisvesi altında Müslümanların dini değeri Kelâmullah’a yapılan saldırıdır. Gösteri yapma ve ifade özgürlüğü gibi din ve inanç özgürlüğü de çekirdek haklarımızdandır. Devletler ve bireyler bu hakka mutlak olarak saygı göstermekle yükümlüdür. Nefret Suçu, “failin din, dil, ırk, etnik köken, engelli olma, cinsiyet ve cinsel yönelime dair sahip olduğu önyargı ile bu özelliklerden birine sahip olduğunu bildiği veya varsaydığı bir diğer kişiye karşı gerçekleştirdiği suç olarak tanımlanabilir. Rasmus Paludan, Kuran-ı Kerim!i yakarak milyarlarca insanın dini değerine karşı suç işlemiştir. Bu sebeple yapılan bu faşist saldırı nefret suçunu teşkil eder, ifade özgürlüğü kapsamında değildir. 

Nitekim Paludan’a ve saygısız eylemine en güzel tepki, hoşgörü dini İslam’a yakışacak şekilde Mardinli gençler tarafından verildi. "İslamiyet öyle bir dindir ki, sizi öldürmeye gelen dahi sizle dirilir." şiarına uyan gençler şehirdeki kiliselerde güller dağıtarak tek dişi kalmış canavarlara en güzel cevabı verdi. Selam olsun Hak davasına hizmet edenlere…

25.01.2023