
ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YER

Bolu Kartalkaya’da hepimizin yüreğini yakan bir yangın meydana geldi. 36’sı çocuk, 78 kişinin hayatını kaybettiği bu yangın, bir şeyleri hayatımızdan eksiltirken başka eksikliklerimizi de ortaya çıkardı. Tesisin yangın merdiveni, yangın söndürme sistemi, yangın dedektörü, yangın tüpü gibi eksikliklerinden söz etmiyorum. Biz bu yangınla insanlığımızdan eksildik.
Son birkaç yılda ülkemizde meydana gelen birçok felaket oldu. Depremdi, seldi, maden faciasıydı, teçhizat fabrikası patlamasıydı… Hepsinde ayrı ayrı üzüldük yitip giden canlar için. Ancak Bolu faciasıyla birlikte insanlığımız farklı bir boyut kazandı. Toplum olarak geldiğimiz hissizleşme düzeyi akıl alır gibi değil.
Hani, hayatımız pamuk ipliğine bağlı diye çok meşhur bir sözümüz vardır. Otel yangınında birçok insan, hayatı için bir çarşafa tutunmuştu. Ekranlarımızın başında neredeyse canlı canlı insanların pencerelerden atlayışına, çarşaflarla sarkarak kurtulmaya çalışmasına şahit olduk. Yanan otelin komşusu diğer otellerde konaklayan misafirlerin, yangının birinci günü otelin dumanı tüterken kayak yapmalarını da şaşkınlıkla yine ekranlardan izledik.
Sosyal medyada geceliğine 30 bin lira verip yandılar diyerek, neredeyse zevkten dört köşe olanları da faciada ailelerini kaybeden insanları arayıp dalga geçenleri de gördük. Bunun yanı sıra yangını ranta çevirip, yangın söndürme ekipmanlarına fahiş oranda zam yapanlardan bahsetmek bile istemiyorum.
‘’İnsan acı duyabiliyorsa canlıdır, başkasının acısını duyabiliyorsa insandır.’’ demiş Tolstoy. Ne yazık ki insan olamadık. Bolu’da ateş düştüğü yeri yaktı.