Yaşamak için öldürmek zorunda kalan Jack Conrad’ı bilirsiniz. Hikâyemiz tam da onun hikayesi gibi değil mi? İçinde ölmeyi beklediğimiz hapishaneden kurtulduk ancak bu sefer dünyanın dört bir yanından getirilen dokuz azılı mahkumla ölümüne dövüşmek zorunda kaldığımız bir adaya bırakıldık. 

İşin en vahim tarafı ise tıpkı filmde olduğu gibi milyonlar bu adadaki vahşeti canlı olarak izlemeye bayılıyor. 


Bize söylenilen şu, bu adadan sağ çıkmanın tek yolu bütün rakiplerini öldürmek! Yahut rakiplerin tarafından öldürüleceksin. 
Siz ne yapardınız?


Başka tercihim yok diyerek teklifi kabul mü ederdiniz? 


Yoksa Jack Conrad’ın yaptığını mı? 


Bu burada beklesin. Biz konumuza giriş yapalım. 

***

     Bugün 8 Mart tüm dünyada çalışan, işçi, emekçi kadınların günü olarak kutlanıyor. Kimi annesine, sevgilisine hediye alarak kimi ise kadın işçilerin sorunlarını gündeme taşıyarak (bizim gibi) bu günü ifa ediyor. 


Peki, 8 Mart bizim için ne ifade ediyor? 


Yazımın başlığında da dikkat çektiğim gibi bugün onurlu bir yaşam için gerekirse ölümü tercih eden işçilerin günü… Bugün adına kapitalizm denilen saç diplerinden tırnak ucuna kadar insan emeğini, ruhunu, psikolojisini sömüren canavarın kadınları sürdüğü cehennemden çıkış için attıkları ilk önemli adım… 


Eşit işe eşit ücret, ağır çalışma saatlerinin insani düzeylere indirilmesi, izin günlerinin arttırılması, ağır işlerde çalıştırılmaması, anneliği de sürdürebilecek yöntemlerin bulunması gibi taleplerle başta ABD olmak üzere yüzbinlerce kadının seslerini yükselttiği gün bugün. 


Ancak olayın sosyolojik başka boyutları yok mu? 


Kadınların iş hayatına -mecburen- girmesi biraz da modernizmin kaçınılmaz sonuçlarından biriydi. Büyük ailenin ve dolayısıyla aile içi dayanışmanın yerini çekirdek ailelere ve daha bireysel yaşamlara bıraktığı şu günlerde bu bireysellikten kadınlar da nasibine düşeni alacaktı hiç kuşkusuz. 


Olayı sadece kadın ekseninde ele almak konu bütünlüğünü kaçırmamıza sebep olabilir. Bu sistemde kadınıyla, çocuğuyla, genci ve yaşlısıyla hepimiz birer sömürü aracıyız. 


Özgürlük taleplerinin kaçınılmaz sonucu olan bireysellik sonunda bizi içinden çıkılmaz bir kısır döngüye de hapsediverdi. 


İhtiyacın Olan Tek Şey: Para 


Bu sistem insana her türlü kolaylığı sunuyor, her açıdan ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyor ve fakat sistemin de istediği bir şey var: Para! 
Hastalanırsan babaannenin şuruplarına ihtiyacın yok, devlet sana kocaman hastaneler inşa ediyor. Özel hastaneler, klinikler, sağlık merkezleri ne ararsan var. Sen yeter ki hasta ol. Sana hem bakarız hem sağlığını tekrar kazanabilirsin. 


Güvenlik ihtiyacın olursa korkma! Babana, ağabeyine, akrabalarına ihtiyacın yok. Devletin polisi, jandarması, istihbaratı seni korumaya yeter. Hatta özel güvenlik bile tutabilirsin. 


Yalnız kalkmaktan korkuyorsan,  binlerce insanın her gün ibadet aşkıyla doldurduğu AVM’ler emrinde. Sosyal medya mecralarından profil açıp bir sürü insanla tanışabilirsin. Evet belki memleketteki anne-babanı yılda bir iki defa arıyorsun yoğunluktan. Ancak sosyal medyada her gün hiç tanımadığın kişilerle saatlerce mesajlaşabilirsin. Hatta evine bir hayvancağız alarak bakabilirsin. 


Bütün bunların karşılığında sistemin senden istediği tek şey para! 


İşte tam bu noktada hayatta kalmak için paraya ihtiyacın olduğunu ve her ne yolla olursa olsun para kazanman gerektiğini ise söylemeye gerek yok. 


Aslında karşı çıkmamız gereken bizi bir şeye (para, kazanç, maddi gelir vs.) esir eden bu sistemin özü. Aslı ve kendisi…


“İşçisin sen işçi kal” boşuna söylenmiş bir söz değil. 


İşçi kaldığın, patronların gölgesinde gezdiğin, çanta taşıdığın, yalakalık yaptığın, inanmadığın şeyleri savunduğun, savunduğun şeylere ise inanmadığın zaman bu sistemde daha kolay para kazanabilirsin. 


İnsanlık onurunu ayaklar altına alan, efendi-köle çatışmasını daha da besleyen, adalet-zulüm ekseninde hatları iyice belirginleştiren bu sisteme her platformda hayır dedik ve hayır demeye devam edeceğiz. 


***
Jack Conrad’ın tercihine gelince… 


O bize bu ölüm adasından kurtulmanın başka yolları olduğunu gösteren adamdır. 
Öldürdükten sonra yaşamanın anlamsızlaştığını iddia eden, kişiliğini, kimliğini, vicdanını kaybettikten sonra kazanmanın aslında kaybetmek olduğunu öğreten adamdır.
“Yaşamak için öldür” izlenilmesi şiddetle tavsiye edilen filmler listemizde. 

 İyi seyirler…