Vahşi, çok Vahşi Batının Uzakdoğu’daki uzantısı, görece huzurlu ve sakin ülkelerinden biri olan Yeni Zelanda’da Brenton Tarrant isimli bir vahşi yaratık, tüm vicdan sahiplerini derinden sarsarak adeta şok eden bir katliama imza attı. İki ayrı mescitte 50 kişiyi, yalnızca ve yalnızca Müslüman olduğu için en alçak şekilde, hem de canlı yayında, ağır silahlarla tarayarak katletti. 


Hem de Cuma namazı kılarlarken!


Bir o kadarını da yaraladı.
Bu elim olayın ilginç yönlerinden birisi şu ki, bu vahşi batılı, imza attığı katliamla alakalı olarak 73 sayfalık geniş bir manifesto yayınladı. Ne de olsa bunlar entelektüel ve medeni insanlar!


Sözüm ona medeni batının çirkin yüzünü bir kez daha gözler önüne seren bu elim olayda, Yeni Zelanda Başbakanı ve Yeni Zelanda Emniyeti’nin tutumları takdire şayan iken Fener Rum Patrikhanesi hariç, bu şerefsiz katliama terör diyemeyen batının nahak tutumu vicdanları bir kez daha kanatmıştır.


Dünyanın her hangi bir yerinde vuku bulan her hangi bir olayda, olay yerinden aylar yıllar önce bir Müslüman hasbel kader geçmiş olsa, batı tüm saldırı, savunma ve imha araçlarıyla birlikte hemencecik, bu olayı İslam ve Müslümanlar üzerinden okuyarak İslam öğretisine derin zararlar verme yarışına giriyor.


Bu tarz olayları “İslami Terör” kodlamasıyla İslamo-Fobik bir şartlanmışlıkla okuyan batı, iş kendi dünyasına temas eden çirkinliklere gelince mevzuyu “Yalnız Kurt” güzellemesinden başlatıyor… Ve tüy dikme işlemi için harekete geçerek, tıpkı Daily Mirror gazetesinin de ilgili şahsın küçüklük fotoğrafını yayımlayarak terörist için “Melek Çocuk” demesi gibi cicilemelere işi vardırarak, adeta el çabukluğu ile bu vahşete pozitif bir güzelleme yaparak bunu zihinlerimize zerk ediyor.  


Tabi bu tüy, diktikleri pislik tepesinde tek kalıp sırıtmasın diye işi ‘Yeni Zelanda’daki öldürme olayı: Göze göz…’ raddesine vardıran Avrupalı siyasetçilerden tüy üstüne tüy dikenler de eksik olmuyor.


Medeni dünyanın göstermelik tepkilerinin kayda değer bir yanı olmasa bile bu konuda adet yerini bulsun kabilinden olsun her hangi bir resmi açıklama yapma gereği bile duymayan İsrail ise gerçekten bir devlet olmadığını bir kez daha itiraf ediyor böylece.


Tüm batının bu aymaz ve ahlaksız tutumuna, Dünyaca ünlü Porto Rikolu şarkıcı Ricky Martin, "Bir adam namaz kılan 40'tan fazla insanı öldürüp 20 tanesini de yaraladı. Tüm uluslararası medya onu terörist olarak değil saldırgan ya da radikal olarak nitelendirdi. Neden? Çünkü Müslüman değil" sözleriyle tepki gösterdi ki bunu özenle tarihin vicdanına kaydetmek lazım.
Katilin manifestosundaki “Türk” vurgusu, ülkemizdeki bir kısım ruh hastası sözde aydınların bilinçaltından dışarı taşarken, tarihin en iğrenç itiraflarından bir itiraf olarak orta yere saçılıyor. O, Ekşi Sözlük” denilen ucubeliğin yazarlarından birinin şu ruh haline bakın:


“Videoyu izlerken, keşke Türkiye'ye gelip bu cuma günü camileri temizlese diye iç geçirdim."


Belli ki, Sultan Murat Kosova’da yalnızca haçlıları yenmemiş bunları da yenmiş! Belli ki Sultan Fatih, yalnızca İstanbul’a girmemiş bunlara da girmiş. Belli ki, Sultan Fatih, bu ülkede Ayasofya’dan haçları sökse bile bir takım haçlı artıklarının zihinlerine gizlenen haç kırıklarını temizleyememiş.


Zulüm 1453'te başladı histerisi devam ediyor anlaşılan. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü akşamında Taksim’de gerçekleşen ezan protestosu gibi… İşte bu olaylardan, bu tepkilerden de anlaşılacağı gibi mesele ne Ak Parti meselesidir, ne de Erdoğan ne de siyasal İslam. Mesele çok daha derinlerde gerçekleşen ve bu toplumu top yekun bir çatışmanın içine atabilecek fay hattındaki muhtemel kırılmalara karşı dayanıklı sosyolojik donanımlardan mahrum olmamızdır.


Her yönüyle vahşi olan ve her yönüyle telin edilip her yönüyle yüzleşilerek hesaplaşılması gereken bu elim olayın belki de en ilginç yönü, zihinsel olarak halen İngiliz işgalinde olan ve Yahudileşme temayülüne kapılmış bir takım aydınlarımız için muazzam bir Türk tasviri yapmış olmasıdır.


Bu öylesine kuvvetli bir tasvirdir ki, en mahir Müslüman kalemlerin ve münevverlerin bile bu derecede bir Türk tasviri yapması ve bunu bu derecede etkili kılması mümkün değildir.


“Tarihin Türk Tasavvuru Ve Türk’ün Tarih Tasavvuru” başlığı ile bu konuyu ara ara derinlemesine işlemeye devam edeceğiz.