Ben yoruldum hayat haklı çıkmaktan diye başlasam yazıya fena olmaz! Bir Ak Partili olarak Binali Yıldırım’ın kaybetmekte olduğunu ve Ekrem İmamoğlu’nun kazanmakta olduğunu söylemek maalesef başınıza çok dert açıyor. Haklı çıkmanın üzüntüsünü yaşıyoruz.


İstanbul tarihinin en iyi belediye başkanı adayı ile yarışa giren Ak Parti ne yaptı, neyi yapmadı da seçimi kazanamadı? Şüphesiz cevabı zor ve çetrefilli bir konu bu. Ama çetrefili, cevabın zorluğunda değil, zorluğu inşa eden çetrefilzadelerde aramak gerekir! 


Zira bazen meseleler zannettiğimizden çok daha sade ve basittir. Görmemek için kör olmak yetmez, aynı zamanda sağır olmak gerekir. Ve maalesef Ak Parti kurumsal olarak görme ve duyma yetisini yitirdiği gibi anlaşılan koklama ve dokunma yetileri de kaybolmakta. Hissedemiyor artık…


Ak Parti adına, ağır beka ve sert milliyetçilik kaidesi üzerine kurulan, şatafatlı salon ve görkemli meydan mitingleri, Ak Parti’yi adeta bir “tören mangası” pozisyonuna itmiştir. Hiçbir tören mangası esasen savaşçı bir birlik değildir. Ve bu seçimde neredeyse tüm Ak Parti birlikleri tören mangasına kayıt yaptırmışlardır! İşin daha da vahim tarafı akordu bozuk bu tören mangasının genel merkez tarafından dizayn edilmiş olmasıdır. İşte bugünün suçlanan aktörü olan devasa Ak Parti teşkilatları, itibarlı mızıkçılar tarafından, tören mangasının mızıkacıları konumuna düşürüleli neredeyse 10 yıl oldu bile.


Adeta Ahmet Kaya’nın “Yasal mermili bir TC yaklaşmakta” dediği şarkı sözündeki gibi tüm devrimci özelliklerini statükoya dönüştürerek adeta kendini ceberrut devlet yüzü ile donatmış, maskelemiştir Ak Parti söylemi. Toplumun ciddi bir kesimi tarafından ihtar edilmesi gerektiği düşünülerek, üstelikte seçim sürecinde taraflı tarafsız herkes tarafından canla başla çalışmasıyla takdir edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a rağmen, Ak Parti sert bir şekilde ihtar edilmiştir.


Aslında “Gönül Belediyeciliği” vurgusuyla sorunu doğru tespit ettiği görülen Ak Parti kurmayları, ekonomik krizin halka yansıyan boyutlarını algılayamadığı için, manevi aşınmışlığında tazyikiyle geniş seçmen kitlelerini ikna etmekte zorlanmıştır. Hatta şöyle ki, Ak Parti her şeye rağmen bugün aldığı muazzam oyu, tabanının sağduyusuna borçludur. Çünkü Ak Parti’nin kimseyi ikna edebilecek mecali falan kalmamıştır. Bunu, İstanbul’da, tüm İstanbul tarihinin en iyi adayıyla 12 puan önde başladığı yarışı kaybetmesinden anlayabiliriz.


Vatandaşı anlamak dinlemek yerine yıpranmış ve yorgun haliyle akordunu kaybetme emareleri veren şarkısının anlaşılmasını beklemesi bile Ak Parti’nin tabanı ile olan iletişim sorununun açık resmidir. 


Tamamen Cumhurbaşkanının insanüstü gayret ve eforuna yaslanmış Ak Parti belediye başkan adaylarının gözle gönülle bir bağının kaldığını söylemek oldukça zorken, birçoğunun oldukça kalitesiz olduğunu ise kolaylıkla söyleyebiliriz. İşte bu kalitesi düşük ve insan olarak ta iyi olmayan adaylar, hem AK Parti’ye hem de Ak Parti’nin “Yusuf Kalpli” iyi adaylarına da bir çok yerde kaybettirmiştir.


Bölgelerindeki sosyolojik yapının Ak Parti ile olan kuvvetli bağından dolayı yüksek yüzdelerle kazanan bir takım belediye başkanlarından sokaktaki memnuniyet oranının neredeyse sıfır bile olmadığını görmekte ayrıca üzüntü verici olmakla birlikte Ak Parti adına alarm verici bir durum.


Devleti gardiyan devletten garson devlete dönüştürerek tarihi bir devrime imza atan Ak Parti’nin garson devleti de maalesef yorulmuştur. Cumhurbaşkanının, seçim akşamında halka hitabında yanına almayarak balkondan döktüğü ve uçağına da bindirmediği bu yorgun garson kisveli gardiyanlar, başımıza jandarma olmadan, halkta sınırsız bir kredisi olan Cumhurbaşkanı tarafından kabinenin kalbinden de sökülmelidir. Kabine aristokratlardan arındırılıp AK Parti’nin öz evladı olan Bekir Bozdağ ve Taner Yıldız gibi halkın sevdiği siyaset kökenli isimlerden oluşturulmalıdır.


Kürt kardeşlerimizin ülkemizin doğusundaki bariz irade göstergesi yalnız ve sahipsiz bırakılmamalı ve merhamet ve huzur arayışındaki bu el tutularak, devlet ve milletin geleceği adına, uzun vadeli hesaplar yapılmalıdır. Bu da Anadolu insanını anlamayan ve tezek kokusunu bilmeyen yeni yetme züppelerle olacak bir iş değildir.


Ayrıca aslen siyasi yelpazenin sağında yer almakla birlikte, adeta sol siyasete teker olan Saadet partisi ve İyi Parti ne pahasına olursa olsun oturulup ikna edilmeli ve hakir gören rencide edici dil terk edilmelidir. CHP bu partilere ne veriyor bilmiyorum ama Ak Parti daha fazlasını verebilir. Ki siyaset de bir ekonomik paylaşım savaşıdır nihayetinde.


Eğitim sistemimizin düzenli olarak beslediği sol jargon kırılmadıkça bir gün Ak Parti tüm kazanımlarını kaybetmeye mahkûmdur. Ve Ak Parti binasının altını yavaş yavaş oyan bu sorunu aşmak için AK Parti’nin ajandasında bir yol haritası olup olmadığını bilmiyoruz. Benim gözlemlerime dayanarak oluşan kişisel kanaatim böyle bir yol haritasının kesinlikle olmadığıdır. 


Milli Eğitim Bakanlığı’nın ıslahı için Kemalizm’e yönelmek intihar olduğu gibi Kadın Ve Aile Bakanlığı’nda bakanlık görevinde bulunan hanımefendilerin, aile kavramından yalnızca kadını kavrayıp, erkeği dümdüz etmeleri ise Ak Parti adına bu intihar girişiminin mümkün olan en yüksekten atlayarak ölüm garantili gerçekleştirilmesidir.


Ak Parti’nin söylemini, 28 Şubat ve CHP üzerinden çöp, çamur ve yokluk üzerine kurması Avrupalı ateist gençlere Katolik papazlarının İsa Mesih’i anlatması kadar anlamsız ve gereksizdir. Zira “dün geçti cancağazım, bugün yeni şeyler söylemek lazım.” Ve korkarım ki, bugünün yeni şeylerini dünün eskisi CHP söylemeye başladı.


“Nankör millet” jargonunda üretilerek sosyal medya metaforunda fırına sürülen her savunma ve söylem Ak Parti’ye atılan bir atom bombasıdır ve Ak Parti’ye bundan daha büyük bir kötülük yapılamaz.